Pazar, Mayıs 13, 2007

Karbeyaz Kraliçe İstanbul’da

Evanescence dünya turnesinin ikinci ayağında İstanbul’a da uğruyor. 24 Haziran 2007 saat 21:00’da Kuruçeşme Arena’da sahne alacak grup, Rusya ve Yunanistan’daki konserlerinin ardından Türkiye’ye uğruyor. Gothic Rock’un “Kar beyaz kraliçesi” Amy Lee’nin Türkiye’deki hayranlarıyla ilk defa buluşacağı konserde grup yeni elemanlarıyla sahne alacak. Vampir filmleri izlemeyi çok sevdiği bilinen Amy Lee, ikinci ve son albümü The Open Door’un ilk single’ı “Call Me When You’re Sober” klibinde de vampir gibi havalarda süzülen Kırmızı Başlıklı Kız’ı canlandırıyordu. Karbeyaz kraliçe, vampirseverlerin en beğendikleri albümler listesinde de her zaman yer alacak Evanescence klasiklerini canlı dinlemek isteyenleri konserine bekliyor.
“…Darling, I forgive you after all.
Anything is better than to be alone.
And in the end I guess I had to fall.
Always find my place among the ashes…”
/ “Lithium” / The Open Door (2006)

“2… 3... 4…”

StreetPoet bloga en son 22 Eylül’de giriş yapmıştı. O gün bugündür ortalarda görünmeyen gizemli yazarımız tam tamına “2… 3... 4…” gün sonra tekrar bloga yeni bir şeyler ekliyor. Geçen yıldan bugüne kadar sembolik olarak blogda yayımlanmayı bekleyen son 2 Bakersdozen hikayesini de bugün bloga ekledik. Bundan sonrası için neler planladığı konusunda bir fikrimiz henüz yok ama geçen süre zarfında neler yaptığını kendisine sorduğumuz kısa bir telefon görüşmesi yaptık:
S: Uzun zaman oldu gerçekten… neden geri döndünüz?
C: Uzun zaman dediğiniz o süre bir vampir için o kadar da uzun değil. O nedenle vampirler ne kadar süredir ortalarda görünmediğimin farkına bile varmamıştır sanırım. Bloga yeniden yazmam gerektiğini hissetim. Belki de anlatacağım şeyler bitmediğinden buradayım. Tam olarak bana ne olduğunu ben de bilmiyorum ama biyolojik saatimle ilgili olabilir bu durum. Hepimizin içindeki küçük sayaçlardan bende de bir tane var. Zaman bize neler olacağını zaten hep göstermiştir. Bundan sonra olacakları göreceğiz hep beraber.
S: O zaman hoşgeldiniz…bunca zamandır neler yapıyordunuz?
C: Herkesin umduğunun aksine ben bir vampir değilim. Diğerleri gibi çalışmam, hayatımı sürdürebilmek için de çalışmaya devam etmem gerekiyor. Halen de bunu yapıyorum. Sevdiğim bir şey yapıyorum, “yazıyorum”. Yazdıklarım vampirlerle ilgili değil, bana bunlar için para ödemiyorlar, yani vampirler üzerinden para kazanmıyorum (gülüyor). Yazdıklarından para kazanamayan bir yazarın iyi bir yazar olup olmadığı tartışılır. Ben yazdıklarımdan para kazanmaya başladım nihayet ama sevdiğim şeyleri yazarak para kazanmaktan uzaktayım hala, “istediğim şeyi” yazarak para kazanmayı beklemiyorum. Paylaşmayı sevdiğim şeyleri yazmaktan keyif alıyorum hala. Bu süre zarfında neler mi yaptım?... Her zaman olduğu kadar müzik dinledim. Kitap okumaktan çok bir şeyler izlemekle vakit geçirdim diyebilirim. Süper fantastik diziler var gerçekten. Tavsiye ederim.
S: TV izlemediğinizi duymuştuk..?? Ne oldu?...
C: Hala izlemiyorum. DVD ve sinema sadece.
S: Bakersdozen hikayeleri devam edecek mi? Karakterle ilgili yeni bir şeyler yazacak mısınız?
C: Aslında Bakersdozen’ı vampirlerle ilgili bir üçlemenin ilk basamağı olarak düşündüm. O nedenle ikinci ciltte Bakersdozen yok. Zaten ilk cildin sonunda Bakersdozen’la ilgili anlatılacak pek fazla da bir şey kalmıyor. Gerisi okuyucuların hayalgücüne kalıyor. İkinci cildi kadınlar için yazdım. İkinci ciltte baş karakter bir kadın. Ve bu bir “on üçleme” değil, o Bakersdozen’a özel bir durumdu sadece. Bakersdozen’ın son iki hikayesi de blogda bugün yayınlandı ve sevenleri açısından üzgünüm ki bitti.
S: Bugün aynı zamanda “anneler günü”, herhangi bir mesajınız var mı?
C: Ne raslantı...Tabi. Yaratıcılıkları ve kahramanlıkları için annelere teşekkürler.
S: Teşekkürler.C: Her zaman dostum.

Çatıdaki Aziz

Dinlemekten keyif aldığım o aryadaki gibi günün ilk ışıklarına sahibim ben, oysa başkaca çok az şeye... Yaşadığım çatı katından her akşam izlediğim manzara da nefes kesicidir. Bazı geceler sevdiğim bir plağı emektar pikabıma yerleştirdikten sonra küçük balkonunun kapısını açar, demlediğim çay eşliğinde bu nefis manzarayı her defasında hayran kalarak yeniden keşfe dalarım. Geldiğim ülkeyi artık özleyemeyecek kadar uzun süre yaşadım bu şehirde, üstelik burada olmaktan da mutluyum. Yalnız başıma sürdürdüğüm yaşam mücadelesinde tek dayanağım güçlü bir inanca sahip olmaktır bence. İnançlı olmak, bana göre üzerinde gittiğin yolu bilmek demektir. Yoksa ne kadar kaybolmuş ve çaresizdir şu insanoğlu, ne anlamı vardır ki var oluşunun yada tam tersi, yok oluşunun...?
O gece eve döndüğümde tek odalı çatı katında beni bekleyen bir sürpriz vardı: bir yabancı. Onu balkonumun önündeki iskemlede oturur halde bulduğumda hala düzeltemediğim bozuk bir aksanla sordum: ‘Ne istiyorsun? Kimsin?’ Aklımdan geçenler tam olarak şunlardı: o ya bir hırsızdı yada bir katil, az sonra harekete geçecekti ve son böyle yazılmıştı kaderde... ‘Korkma’, dedi bana, ‘sadece konuşmak istiyorum’. Paltomu kapının arkasına astım ve sakin bir şekilde masanın üzerindeki çaydanlığa uzandım. ‘Çay?’ Kafasıyla hayır işareti yaparken aslında tam olarak neyi kastettiğini anlamamıştım. ‘Ben kendime yapayım, oldu mu?...’ Az ötedeki musluktan doldurduğum çaydanlığı tek gözlü ocağın üstüne yerleştirdikten sonra yatağımın üzerine oturdum. Beni ziyaret eden kimse olmadığı için odada başka oturacak bir yer de yoktu. ‘Evet, seni dinliyorum...’, dedim. Bana cebinden çıkardığı kağıtları verdi. ‘Bunlar bana ait notlar ve onları sana bırakmak istiyorum, eğer bir sakıncası yoksa’, dedi. Polis tarafından aranıp aranmadığını sordum notlarına göz atarken. Bana bu kadar basit bir şey olmadığını söyledi, notlarda gözüme çarpan şeyler pek anlamlı gelmiyordu bana. ‘Neler olduğunu anlatmak ister misin?’, dedim gözlerinin içine bakarak.
Bana tüm bildiklerini anlattı saatlerce. Bunlara inanmamı bekliyordu ama benim için hiç de kolay değildi bu... Tüm duyduklarımdan sonra onun bir deli olduğunu düşünüyordum. Bana küçük bir gösteri yapmak istediğini söylediğinde gerçekten korkmaya başladım. ‘Bıçağın var mı?’, diye sormuştu. Başımı ‘neden’ anlamında sallayabildim sanırım. Sonunda korktuğum şey başıma gelecekti. Bıçağı ona uzatırken nasıl titrediğimi hatırlıyorum. Bu işkenceyi daha fazla uzatmanın anlamı olmadığını düşünerek bıçağı doğruca koluna sapladı, ucu kolunun diğer yanından fırladı ve daha sonra bıçağı geri çekti. Yüzünde herhangi bir acı belirtisi görmediğim için hayretle ona bakıyordum. Bıçak yarası yavaşça kapandı, dökülen kan ise adeta buharlaşırcasına silindi halının üzerinden. ‘Şimdi bana inanıyor musun?’ Şoku atlattıktan sonra yaranın olması gereken yere dokundum cesaretle. ‘Sen ciddisin!’, diyebildim. Aniden gülmeye başladık, ikimizin de sinirleri bozulmuştu sanırım. ‘Evet, ben artık güneşle buluşmak istiyorum’, dedi daha sonra. ‘Günün ilk ışıklarının beni yeniden bulması için bana yardım et. Artık bu sonsuz gecenin bitmesini istiyorum, benim istediğim şekilde bitmesini. Lütfen.’
Güneşin doğmasına birkaç saat vardı. Din adamlarının neden kimsenin cesaret edemediği şeylerle yüzleşmek zorunda kaldıklarını bilemiyorum ama sanırım bu ödememiz gereken bir bedel bu. Yanında getirdiği kelepçelerle kendini balkonun korkuluğuna bağladı. Anahtarları bana verdi. ‘Ne söylersem söyleyeyim o anahtarları bana asla geri vermeyeceksin. Her şey bitene kadar bekle sadece... Benden arta kalanları bir kutuya koy ve son isteğimi yerine getir.’ Gözlerimin önünde hayali bir manzara belirdi. Bir geminin kıç tarafındaydım, büyük bir adanın önünden geçiyorduk. Güvertede kimsenin olmadığına emin olduktan sonra elimdeki kutuyu açtım ve içindeki külleri denize savurdum... Eğer O bu şekilde var olabiliyorsa bir anlamı olmalıydı!? ‘Bu bir intihar’, dedim. Buna engel olmam gerekiyordu. ‘Beni işleyeceğin bu son günaha alet edemezsin’. ‘Bu şekilde bitmesi gerektiğine sen karar veremezsin’. Kelepçeleri çözdüğümde dişlerini boynuma geçirdiğini hissettim. Çatıdaki azizin öyküsü burada sona eriyor... Anlattıklarım ve anlatacaklarım benim kadar gerçektir.

Vampir Avcısı

Saklandığım yerden çıkmak için bir çok nedenim vardı. Orada daha uzun süre kalamazdım. Eninde sonunda beni bulurdu. Onun etrafta olduğunu hissediyordum. Beni bir an önce bulması daha iyi olurdu, gücüm daha fazla tükenmeden önce... Çok açtım. Bir an önce avlanmalıydım ama bunu av olmamayı başararak yapmam gerekiyordu. Hiç kimse hayatının sonuna kadar avcı olmayı başaramaz. Bir avcı, ava çıkmadan önce mutlaka avlanmayı da göze almalıdır. Avcı, yaptığı işi diğer avcıların dikkatini çekecek şekilde yapıyorsa mutlak sona yaklaşmış demektir. Son birkaç yüz yıl içinde sayıları gittikçe artan bir azınlık haline gelen vampir toplumu, avlandığı toplumun içinde yer alan çok daha sinsi bir başka kan emici grubun iştahını kabartıyordu. Kontrolsüz bir nüfus artışı yaşanıyordu vampirler dünyasında ve bir zamanlar gizli olarak yapılan pek çok şey ortadaydı. Akit evlerinin sayısı her geçen gün artıyordu. Bazı şanslı ölümlülere göre ise paranın henüz satın alamadığı bir tek şey kalmıştı: sonsuz bir hayat. Ne kadar zengin olursan ol günün birinde ölüp gittiğin sürece bunun hiçbir anlamı yoktu. Ölümsüz olmanın avantajlarını burada saymak yersiz olacak...
Ölümsüzlüğü elde etmenin çeşitli tıbbi yöntemleri denendi fakat sonuç hep başarısızdı. Geriye tek bir çözüm kalıyordu: bu işi için bir vampir yakalamak. Vampirleri yakalamak için bir vampir gibi düşünebilmek, hareket edebilmek gerekiyordu. Tek yapılması gereken kendi toplumuna ihanet etmeye hazır bir vampiri ele geçirmekti. Bunu başarmaları da fazla uzun sürmedi. Kısa sürede bu bir sektör halini aldı. Bu sektöre hizmet eden vampir avcılarının ve saf kan olmayan bir vampir toplumunun oluşmasına sebep oldu. Bu aşamada saf kan olanlar ve olmayanlar arasında bir savaş başladı. Saf kan olmayanların ve insanların ağır kayıplar verdiği bu dönemde ilginç gelişmeler de yaşandı. Bazı vampir avcıları bir zamanlar avladıkları saf kan vampirlerin yanında savaştılar. Yanı sıra bazı vampir avcıları da ölümsüzlüğü seçerek saf kan olmayanların tarafında yer almayı seçtiler. Saf kan olmayan vampirlerin yarattığı katliam daha çok masum insanlara yönelikti. Özel bir hastane yada araştırma vakfı adı altında kurulan beslenme çiftliklerinde gizlice sayısız insan katledildi. Bu çiftliklerin, akit evleriyle karşılaştırılmayacak ölçüde büyük olduklarını belirtmek dışında farklı bir amaca hizmet ettiklerini söyleyemem. Bu tarafların herhangi birinde yer almadım, almayı da düşünmüyorum. Bu seçimi benim adıma yapan kişi beni vampire dönüştüren bir saf kan vampirdi. Hiçbir şeyin göründüğü gibi yada göründüğü kadar olmadığını söylemek istiyorum sadece. Haklı olan genellikle daha güçlü olandır...
Karanlık sokağın ortasında tam karşımda duruyordu. Saf kan olmayan bu vampir avcısı bir süredir peşimdeydi. Ona her zamanki gibi kaba olmasının yanı sıra beni akşam yemeğimden de alıkoyduğunu söyledim. Bu bir blöftü, hiçbir silahım yanımda değildi, ölebileceğimi düşünmeye başladım ama bunu kolaylaştırmaya çalışmayacaktım. Belinden çıkardığı uzun kılıcı savurarak bana doğru koşmaya başladığında ise hızla sıçradım. Bir arabanın arkasında kaybolduğumu gördü. Arabanın diğer yanına geçtiğindeyse orada değildim. Arabayı ölümsüzlere özgü gücüyle kaldırıp bir yana devirdikten sonra arabanın altında açık kalan kanalizasyon kapağını fark etti. Yeniden peşime düştü. Bir süre koştuktan sonra dışarı çıktım. Eski surların üzerine tırmanıp asmaların arasına gizlendim. Hareketsiz kalıp, aklımdan geçen tüm düşünceleri durdurmam gerekiyordu. Az sonra çıktığım delikten dışarı fırladı. Öfkeden deliye dönmüştü. Etrafa bir göz attıktan sonra surlara doğru baktı. Belinden çıkardığı tabancayla aşağı sarkan asma dallarına rasgele ateş etmeye başladı. Kanın kokusunu almak daha kolaydı ne de olsa. Kolumdan ve boynumdan yediğim iki kurşunla birlikte zihnim yeniden sessiz panik çığlıkları atmaya başladı. Açılan yeni yaralarla birlikte gücüm iyice tükenmeye başlamıştı. Surda açılan bir yarık bulup son gücümle kendimi içeri yuvarladım. Karanlık ve nemli bir mahzene düşmüştüm ve buradan tek çıkış az önce içine yuvarlandığım duvardaki boşluktu. İçine gömüldüğüm küf kokan çamurun içinde günlerce uyudum, yaralarım iyileşti. Şanslıydım, çamurun içinde beni bulamamıştı. Uyandığımda gece yine beni bekliyordu. Anlattıklarım ve anlatacaklarım benim kadar gerçektir.