Salı, Eylül 05, 2006

Başka Bir Beden -özet-

Metronun kapıları kapandığında kucağındaki kitabı araladı ve etrafına hiç bakmaksızın okumaya başladı. Ait olmadığı bir dünyada ve bambaşka bir bedende dolaşmak keyifliydi. Çünkü eğer bu yaşadığı dünya kendine ait olsaydı, onun çok daha adil olmasına çalışırdı. Okuduğu sürece yaşadığını unutuyordu. Okuduğu kitaplarda kendini yakın hissettiği bir karakter bulup, kitap bitene kadar o olduğunu varsayardı. Böylece hem okumak daha keyifli oluyordu hem de hiçbir zaman yapamayacağı kimi şeyleri de yapıyormuşçasına mutlu hissediyordu kendini. Metro, kitap okumak için çok da elverişli bir yer değildi, ama pencereden baktığında gördüğü sadece karanlıktı ne de olsa. Hızlı okuma konusunda kendini eğitmiş biri olarak yolculuğu boyunca yaklaşık on sayfa kadar okuyabiliyordu ve kafasının içindeki karanlığı renklendirmek ve onu hayallerle doldurmak çok daha kolaydı. Birden yere düşen bir anahtarlığın sesiyle irkildi ve kafasını kitabından kaldırdı.

Oturduğu yerden birkaç metre uzakta koridor tarafında oturan bayanın yanında yerde yatan anahtarlığı fark etti. Kadının başı yanındaki kel bir adamın göğsüne yaslıydı, uyuyordu. Adam anahtarların düşerken çıkardığı sesi duymuş olmalıydı mutlaka ama her halde ne olduğunu anlamamıştı. Anahtarları yerden alıp onlara vermek isterdi elbette, eğer yürüyebilseydi. Sadece seslendi adama, anahtarlarını düşürdüklerini söyledi. Adam yüzünü döndüğünde çenesinden damlayan kanları fark etti. Neler olduğunu anlayamamıştı ilk önce. Ama bu şok dalgası az sonra yerini paniğe bıraktı. Kadının boynunda derin bir ısırık olduğunu gördü. Kel adam ona hırlıyordu. Korkuyla koltuk değneklerini yere düşürdü. O sırada arkasında başka hırıltılar duydu. Kafasını çevirmeye korkuyordu ama bunu yaptı. Az ötede yerde yatan kıvırcık ve uzun saçlı bir gencin boğazını parçalamış bir başka vahşi gözüne çarptı, kısa küt saçlı travestiye benzeyen bir kadındı bu. Ve onun arkasındaki koltukta orta yaşlı bir adamın gırtlağını ısıran turuncu saçlı bir çocuk vardı.

Kafasını çevirdiğinde ufak bir çığlık attı. Göz göze gelmiştik. Ona yere düşürdüğü koltuk değneklerini uzattım ve metro durduğu anda kompartımanı terk etmesini söyledim. Burnuma çarpan kan kokusu ona yardım etmek istememi engelleyecek boyutlardaydı. Bir yiyeceğe neden yardım edersiniz ki?... Neler olduğunu soruyordu. Ona sertçe susmasını söyledim. Bu sırada kuduz bir köpek gibi hırlayan kel vampirin üzerime doğru atıldığını hissettim. Şemsiyemin sivri ucu kalbine girdiğinde hırıltısı yavaşça ateşte çıtırdayan bir kütüğün çıkardığı o sese dönüştü. Özürlü genci ayağa kaldırdım ve hızla kapıya götürdüm. Tam bu sırada kafasındaki peruğunu düşüren travesti vampir elini omzuma koydu, onunla dans etmek istemediğimi soruyordu. Deri eldivenimi çıkarma zahmetine girmeden elimi doğruca içine soktum. Yüreğini kavrayıp olduğu yerden söktüğümde korkunç çığlıklar atıyordu. Özürlü genç gördüğü bu manzara karşısında yere yığılmıştı. Metro durdu ve kapılar açıldı. Kapının tam karşısındaki duvara fırlattığım kadavranın küllere dönüşmesini izlemek zevkliydi ama yerinde olmak istemezdim. Özürlü genç dışarı süründü.

Turuncu saçlı genç vampir metronun camlarından birini gürültüyle kırarak dışarı fırladı. Dışarıda ve tam karşımda duruyordu. Onun yaşında bir vampire göre oldukça cesurdu. Tahmin edebileceğiniz üzere, vampirler dünyasında bedenler yanıltıcıdır. On beş yaşında bir çocuk uzun yıllar önce vampire dönüştürülmüş olabilir ve gerçekte olduğu yaşı gösteren başka bir bedene de asla sahip olamaz. Gözlerinden okuduğum kadarıyla birkaç dakika içinde yok ettiğim yaratıklar onun aile olarak kendine seçtiği kurbanlarıydı. Kafasıyla bana gitmemi söylüyordu, özürlü genci öldürmek istememişlerdi, sadece aileye bir üye daha ekleyeceklerdi. Yaşamı boyunca yürüyememiş biri olarak yüksek çatılardan atlamak, duvarlara tırmanmak elbette ki özürlü gence daha cazip gelirdi. Fakat bunun için ödeyeceği bedel çok büyüktü. Kötünün çok da kötü olmadığı durumlardan biri daha mı?... Kimin umurunda. Turuncu kafanın küllerini ertesi sabah rayların üzerinde bulacaklardı. Herşey bir anda oldu zaten. Bana sürekli kim olduğumu soran gence işaret parmağımı dudaklarıma götürerek susmasını söyledim: ?Şşşş?. Anlattıklarım ve anlatacaklarım benim kadar gerçektir.