Cuma, Eylül 22, 2006

Adım "Ölüm...süz" -özet-

Ateşte yanarak küle dönüşen bir fotoğraf gibidir gün. Külleri şehrin üstüne yayıldığında benim zamanım başlar. Yatağımda uyanıp hatırlamam gerekenlerin belleğime hücum etmesine izin veririm yeniden. Karanlık odamın kapısını her araladığımda onun sonsuza açıldığını duyumsarım, ölümsüz olduğumu yeniden hatırladığım an da budur. Daha sonra aynada nasıl göründüğüme bakıp bu görüntünün ardındaki gerçeği düşünürüm. Adımın ne olduğunu sorarım kendime... Vampirlerin aynada görünmediği doğru değil... Bizi çekemeyen ölümlülerin kuruntusu bu, aynalara dargın değiliz çünkü yaşlanmıyoruz. Aynalar adımızı bilmez, gerçekte kim olduğumuzu da göstermezler, onlara neden güvenmeyelim?... Tıpkı en iyi dostunuzun, adınızı bilmesi gerekmediği gibi. Ama hepimizin bir adı vardır... Gerçekte kimsenin bilmediği adlarımız...
Aylar önce kaldığım dairenin karşısına taşınan genç bir öğretmenle tanışmam, onun şehir yaşamının vazgeçilmez kuralını ihlal etmesiyle gerçekleşti: komşunu tanıma! Taşrada alıştığı sıcak insan ilişkilerini sürdürme arayışı, onun için tehlikeli olabilecek saatlerde kapımı çalmasına neden oldu. Benimle kurmaya çalıştığı iletişim şeklini haliyle onaylamayan biri olarak, kapımı defalarca çaldırmasına rağmen açmadım. Ama onu karşılıklı dairelerin birbirine bakan mutfak pencerelerinden gözetlediğimi ve kendi kendine konuşurken de dinlediğimi itiraf etmeliyim. Bir gece karanlık mutfak penceremden merakla içeriyi görmeye çalıştığını fark ettim, oysa onun fark etmediği üzere tam o sırada karanlıkta onu izliyordum. Apartmanda yaşayan hiç kimsenin davet edildikleri halde o mutfağa adım atmadığı ve giderek büyüyen yalnızlığının ortasında umutsuzluğa kapıldığı günlerden birinde kapıyı aralamaya karar verdim. Ama bu benim için hiç kolay olmadı.
Büyük bir şehirde yaşamanın pek çok kuralı vardır ama en önemlisi ve hata kabul etmeyen tek kural şudur: kimseye güvenemezsin! Giderek küreselleşen ve adeta bir veba gibi yayılan bir yeni çağ düzeni var, bunu kimse yadsıyamaz. Vampirler bile bu kurallara ayak uydurmak zorundadır. Herkesin bir yaşam felsefesi olduğunu duymaya alışkın olduğumuz günlerde yaşıyoruz, bu genç öğretmen ise yaşamın sürekli kendine ihanet ettiğini düşünen çoğunluktan biri değildi. Meraklı, sorularına mantıklı cevaplar arayan, korkusuz ve cüretkar biriydi alışılmışın aksine... Kapımı araladığım o ilk gece de davet edilmediği halde içeri adımını atıverdi, kısa ama keyifli bir sohbet gelişti aramızda. İşi ve yaşama bakışı konusunda dürüstçe konuştu, sanırım ne kadar dürüst olabildiğini nasıl anladığımı anlatmama gerek yok. Yaşamı onu eskisi kadar endişelendirmiyordu ve çok fazla umut beslemediğini söylüyordu. En azından bir süredir böyleydi bu. Ve soru sorma sırası ona geldi kaçınılmaz olarak. Ben kimdim?... Geç olmuştu, gitmeliydi, en kısa zamanda görüşme niyetleriyle kapıya uğurlandı.
İlk andan sonra pek çok gece görüştük, uzun fikir tartışmalarımız oldu. İyi bir konuşmacıydı. Bana zamanla ne kadar çok güvendiğini anlayabiliyordum. Kimi zaman bana sorduğu bazı sorulara yanıt alamaması yada mecburen verdiğim yanıltıcı cevaplar, onu kendi hikayesini anlatmaktan alı koymuyordu. Ona uydurduğum herşeyi birebir hatırlamam ölümsüz hafızam için pek kolaydı açıkçası ama ölümsüzlerin de bir vicdanı olduğunu unutmamak gerek. Tabi ki hepsinin bir vicdanı olduğunu söyleyemem ama galiba bende de az da olsa biraz var... Birkaç ay içinde yaşamına dair en ince ayrıntıları bile bildiğim bir dost kazanmıştım. Benden kimseye söz etmediğini biliyordum, ona güvenebilmem için herşeyi yapıyordu ama gerçek adımı hala bilmiyordu. Bunun karşılığında onu kabul ettiğim saatlerde önceden beslenmiş oluyordum ve bu da sohbetlerimizi onun için daha güvenli ve benim içinse daha dayanılabilir kılıyordu. Ona yaptığım en önemli jest, tabi dostluğum dışında, ona hayatını bağışlamaktı. Gerçeği söylediğim gün onu bir daha göremeyeceğimi biliyordum, ama en şaşırtıcı olanı benim yapmayı düşündüğüm şeyi yapmış olmasıydı: Ortadan kaybolmak!?... Geride bir de not bırakmıştı: ?Nerede yaşadığını bilen tek ölümlü ben olmak istedim, bana güvenmediğini görmek için daha uzun süre kalamadığım için bağışla ve bana şans dile dostum?... Anlattıklarım ve anlatacaklarım benim kadar gerçektir.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home