Çarşamba, Eylül 13, 2006

Işık ve Gölge -özet-

Onu birkaç gecedir izliyordum. Oldukça güzel genç bir kadındı. Biraz farklıydı. Pek çok açıdan da aynı. Birkaç gün önce, son derece kalabalık bir barda birlikte dans ettiği kız arkadaşıyla beraberdi. Bir sinema salonundaydık. Gün ışığının tatlı parıltısı perdeyi dolduruyordu ama o benim için neredeyse artık unutulmaya yüz tutmuş gün ışığından çok daha parlaktı. Teni sanki karanlıkta parlıyormuş gibiydi, pürüzsüz ve yumuşacık. Ona dokunduğumu bilmiyordu, zaman ikimiz için aynı hızda akmadığı için bunu hissetmesi mümkün değildi. Onu gülümserken ilk gördüğüm gün, bir mucizeye şahit olmuş gibi uzun uzun seyretmiştim. Bembeyaz dişleri vardı, bir vampirin dişleri gibi ışıl ışıl ama çok daha biçimli. Dudakları bu harika mücevherlerin sergilendiği kadife yastıklar gibi dolgun ve kışkırtıcıydı. Vücudu, bir kedi kadar zarif hareketlerle salınıyordu müzikle birlikte.
Salonda, on iki kadar izleyici vardı. Dalgalı saçlı kız arkadaşı, karanlıkta elini onun elinin üzerine koyarak okşuyordu. Bu ikisinin arkadaşlığın ötesinde şeyler paylaştığını biliyordum. O bunu pek önemsemiyordu ama diğeri ona aşıktı. Kafasını çevirip salona baktı, arkalarında oturan sadece ben vardım ve ne yapmayı düşündüğünü gözlerinden okuyabilecek kadar da aydınlıktı benim için salon. Hiç çekinmeden öpüştü onunla. Daha sonra arkasına kaçamak bir bakış atarak dudaklarını yaladı. Filmi izlemiyordum. Onun da filmle ilgilendiğini sanmıyordum, arada bir arkasına bakıp yüzümü inceliyordu. Karanlıkta belli olmayacağını düşündüğü çapkın bir gülümsemeyle bana baktığını da fark etmem çok kolay oldu. Film bitmemişti ama yerimden kalkıp oturduğu koltuğun yanından geçerek çıkışa doğru yürümeye başladım. Arkadaşının kulağına tuvalete kadar gideceğini söyledi. Yalancı!
Koridora adım attığında ona arkasından sarıldım. Boynunu hafifçe öptüm ve yüzünü kendime çevirdim.Gözlerine baktım ve dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Kalbinin atışını duyabiliyordum. Bunu ilk kez yapıyor değildi ama onu nasıl heyecanlandırdığımı hissedebiliyordum. Dilinin yumuşacık sıcaklığını hissederken verdiği soluğu içime çekiyordum. Salona geri dönmedi, birlikte sinemayı terk ettik. Az sonra karanlık bir apartmana girdik. Beni istediğini biliyordum ve ben de onu istiyordum. Elimden tutarak beni karanlığın içine çekiyordu. Spiral merdivenlerden yukarı doğru çıktık. Zaman zaman merdiven boyunca sıralanan pencerelerden giren zayıf ışık onu aydınlatıyordu. Kimi zaman bir ışık kaynağına dönüşüyordu böylece, kimi zamansa korkutucu bir silüete dönüşüyordu. Merdivenlerin ortasında durdu ve beni kendisine çekti. Tam bu sırada üst katlardan birinde bir kapı gürültüyle kapandı. Başını yukarı çevirip gülümsedi sadece, sonra dudaklarımı yaladı.
Boynuma doladığı kollarıyla bir anda kucağıma tırmandı. Bacaklarını bedenime doladı ve pencerelerden birinin pervazında sevişmeye devam ettik. Hafifçe inlediğini duyabiliyordum. Kendimi acıya hazır hissettiğim anda çeliğin keskin ucu birkaç defa vücuduma saplandı. Gözlerini seyrediyordum karanlıkta, kusursuzdular, ne yaptığını bilmeyen gözlerdi. Elinde iri bir sustalı bıçak tutuyordu ve benim yere yıkılmamı beklemek için kucağımda kıvranmayı kesti. Daha sonra da üzerinden itti beni. Karanlıkta yapayalnız kalmıştı. Beni göremiyordu. Bıçağı tekrar cebine koydu ve yere eğilip el yordamıyla beni aramaya başladı. Ona ne kadar yakın olduğumu görseydi kim bilir nasıl da korkardı. Aslında bunu hak ediyordu ama sadece o anı geciktirmeye çalışıyordum bilerek ve isteyerek. Beni merdivenin basamaklarında yatar halde bulması için hareketsiz kaldım. Elleri vücudumda gezindi, önce usulca cüzdanımı çıkardı ve sonra aradığı yerde olması gereken bıçak yaralarını aradı. Onları bulamadığında ise paniğe kapıldı. Yerimden doğruldum ve ağzını elimle kapatarak dişlerimi güzel boynuna geçirdim. Bana engel olmaya çalışıyordu. Merdivenleri çıkmaya başladık birlikte. Bir aslanın çenesinden sarkan bir antilop gibiydi adeta. En üst kata ulaştığımızda ölmek üzereydi. Gözlerinin içine baktım, ışığa bürünen gölgeleri gördüm gözlerinin içinde ve onunla beraber merdiven boşluğuna atladım. Düşerken hiç sesi çıkmadı. Sert zemine çarparak kırılan kafatası dışında. Onu öperek vedalaştım. Anlattıklarım ve anlatacaklarım benim kadar gerçektir.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home