Umudun Kokusu -özet-
Neon lambalarının kıpırtılı ışığında sürekli olarak renk değiştiren kırmızı deri koltukta gözlerini araladı. Etrafta dans eden kalabalık insan topluluğunun görüntüsü göz kapaklarından içeri akıyordu. Club müziğinin çılgın tınıları kulaklarına sadece ritim ve bas olarak ulaşıyordu henüz. Başını yasladığı yumuşak ve sıcak bir yastık onu kendine yapıştırmış gibi çekiyordu. Başının iki yanında, biri göğsünü okşayan, diğeri ise içinde mor renkli spiral bir kamış ve koyu kırmızı renkli bir sıvı bulunan iri bardağı tutan iki kol vardı. Ne yapması gerektiğinden emin değildi. Göğüs ucunu parmaklarının arasında hafifçe ezen bu eli oradan kaldırmalı mıydı? O elin sahibi kimdi? Buraya nasıl gelmişti?
Hatırladığı ilk şey, bayanlar tuvaletini kullandığı kafede küçük turuncu bir hap almış olduğuydu. Tuvaletten çıkarken çarpıştığı adamı polis zannetmiş ve epeyce korkmuştu. Fakat adam ona bembeyaz dişleriyle gülümsemiş ve galiba beraber bir şeyler içmeyi teklif etmişti. Sonrasında ne yaptıklarını hatırlayamadı. Buraya nasıl geldiklerini de. Kafasının içinde cep telefonunda duyduğu o sesi duydu yeniden: ?Bu akşam saat on buçukta kafede?, bu bir öneriydi. Ve galiba gerçekleşmiş bir öneri... Ama kafenin adını söylememişti o sesin sahibi. Ama birbirlerini bulmuşlardı mutlaka. Sonra da buraya gelmişlerdi, adını bilmediği bu yere.
?Nerdeyiz??, diyebildi. ?Gizli bir yerde?, dedi başını göğsüne yasladığı adam, ?Merak etme burada güvendesin ve peşindekiler seni bulamaz?. Yüksek volümlü müziğin içinde birbirlerini oldukça net duyabiliyorlardı. Peşinde birileri mi vardı hatırlayamadı. ?Kim??, diye sordu bu kez. ?Seni bulduğumda kimden kaçıyorduysan o tatlım?. Kendini oldukça yorgun hissediyordu, bacakları ve kolları uyuşmuştu. Hareket etmeye çalıştığında ?regl? olduğunu fark etti. Utandı, içgüdüsel olarak. Kanın kokusunu duyabiliyordu. Bu kadar yoğun bir kokusu olduğunu hiç fark etmemişti. Bulunduğu yeri bir an önce terk etmesi gerektiğini düşündü ama umudun kokusu duyulmuyordu pek. Adamın bedeni onu mıknatıs gibi kendine çekiyordu.
Onu fark ettiğimde hiçbir şeyden habersizce o koltukta yatıyordu. Bilinçaltı kırılmış bir akvaryum gibiydi, zihnini okumak çok kolay oldu. O gün içinde hamile olduğunu öğrenmişti, erkek arkadaşını aramış ve her zaman buluştukları kafede buluşmak üzere sözleşmişlerdi, gecenin erken saatlerinde birlikteydiler, o adama baba olacağını müjdeledi fakat adam baba olmak için hazır olmadığında ısrar etti, bebeği aldırmayı önerdi, o buna da hazırlıklıydı, izin istedi, tuvalete gitti, çantasından çıkardığı ilaç şişesindeki hapları teker teker yutmaya başladı. Tuvaletten çıkarken çarpıştığı adamı polis zannederek korktu aniden, ölmek istiyordu ve buna kimse engel olmamalıydı. Adam ona gülümsedi, ona yardım isteyip istemediğini sordu ve o daha cevap veremeden bilincini kaybetti... Uyandığında artık geri dönüş için çok geç olduğunu bilmiyordu. Ona çarpan adam için bir avdı sadece, gece bitmeden önce bitecek olan bir hayatı vardı. Gizli bir yere getirilmişti, gizli bir girişi olan ama ölümlüler için hiçbir çıkışı olmayan bir akit evi. Vampir ona istediği şey konusunda yardımcı oluyordu bir anlamda. O koltukta yatarken mağrur bir güzelliği olmasına karşın öyle masum ve öyle kırılgandı ki.
Koltuğa doğru yaklaşıp türdeşimin gözlerine bakarak onu istediğimi söyledim. Alaycı bir ifadeyle teklifimi onayladı, bana ?leş yiyici? anlamına gelen bir jargonla seslenerek, ?Seni bir daha bu akit evinde görmek istemeyiz, onu al ve git?, dedi. Onun liderlerden biri olduğunu hissedebiliyordum ve etrafımda güçlü başka varlıklar olduğunu da. Fakat gitmemize izin verdiler. Onu kucakladığımda durumunu daha iyi anlayabiliyordum, sadece biraz daha geç kalınsaydı eşiği geçmiş olacaktı ve o zaman ona hiçkimse yardım edemezdi. Onu yaşayanların kolay bulabilecekleri bir yere bıraktım. Şimdiyse yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorum. Anlattıklarım ve anlatacaklarım benim kadar gerçektir.
Hatırladığı ilk şey, bayanlar tuvaletini kullandığı kafede küçük turuncu bir hap almış olduğuydu. Tuvaletten çıkarken çarpıştığı adamı polis zannetmiş ve epeyce korkmuştu. Fakat adam ona bembeyaz dişleriyle gülümsemiş ve galiba beraber bir şeyler içmeyi teklif etmişti. Sonrasında ne yaptıklarını hatırlayamadı. Buraya nasıl geldiklerini de. Kafasının içinde cep telefonunda duyduğu o sesi duydu yeniden: ?Bu akşam saat on buçukta kafede?, bu bir öneriydi. Ve galiba gerçekleşmiş bir öneri... Ama kafenin adını söylememişti o sesin sahibi. Ama birbirlerini bulmuşlardı mutlaka. Sonra da buraya gelmişlerdi, adını bilmediği bu yere.
?Nerdeyiz??, diyebildi. ?Gizli bir yerde?, dedi başını göğsüne yasladığı adam, ?Merak etme burada güvendesin ve peşindekiler seni bulamaz?. Yüksek volümlü müziğin içinde birbirlerini oldukça net duyabiliyorlardı. Peşinde birileri mi vardı hatırlayamadı. ?Kim??, diye sordu bu kez. ?Seni bulduğumda kimden kaçıyorduysan o tatlım?. Kendini oldukça yorgun hissediyordu, bacakları ve kolları uyuşmuştu. Hareket etmeye çalıştığında ?regl? olduğunu fark etti. Utandı, içgüdüsel olarak. Kanın kokusunu duyabiliyordu. Bu kadar yoğun bir kokusu olduğunu hiç fark etmemişti. Bulunduğu yeri bir an önce terk etmesi gerektiğini düşündü ama umudun kokusu duyulmuyordu pek. Adamın bedeni onu mıknatıs gibi kendine çekiyordu.
Onu fark ettiğimde hiçbir şeyden habersizce o koltukta yatıyordu. Bilinçaltı kırılmış bir akvaryum gibiydi, zihnini okumak çok kolay oldu. O gün içinde hamile olduğunu öğrenmişti, erkek arkadaşını aramış ve her zaman buluştukları kafede buluşmak üzere sözleşmişlerdi, gecenin erken saatlerinde birlikteydiler, o adama baba olacağını müjdeledi fakat adam baba olmak için hazır olmadığında ısrar etti, bebeği aldırmayı önerdi, o buna da hazırlıklıydı, izin istedi, tuvalete gitti, çantasından çıkardığı ilaç şişesindeki hapları teker teker yutmaya başladı. Tuvaletten çıkarken çarpıştığı adamı polis zannederek korktu aniden, ölmek istiyordu ve buna kimse engel olmamalıydı. Adam ona gülümsedi, ona yardım isteyip istemediğini sordu ve o daha cevap veremeden bilincini kaybetti... Uyandığında artık geri dönüş için çok geç olduğunu bilmiyordu. Ona çarpan adam için bir avdı sadece, gece bitmeden önce bitecek olan bir hayatı vardı. Gizli bir yere getirilmişti, gizli bir girişi olan ama ölümlüler için hiçbir çıkışı olmayan bir akit evi. Vampir ona istediği şey konusunda yardımcı oluyordu bir anlamda. O koltukta yatarken mağrur bir güzelliği olmasına karşın öyle masum ve öyle kırılgandı ki.
Koltuğa doğru yaklaşıp türdeşimin gözlerine bakarak onu istediğimi söyledim. Alaycı bir ifadeyle teklifimi onayladı, bana ?leş yiyici? anlamına gelen bir jargonla seslenerek, ?Seni bir daha bu akit evinde görmek istemeyiz, onu al ve git?, dedi. Onun liderlerden biri olduğunu hissedebiliyordum ve etrafımda güçlü başka varlıklar olduğunu da. Fakat gitmemize izin verdiler. Onu kucakladığımda durumunu daha iyi anlayabiliyordum, sadece biraz daha geç kalınsaydı eşiği geçmiş olacaktı ve o zaman ona hiçkimse yardım edemezdi. Onu yaşayanların kolay bulabilecekleri bir yere bıraktım. Şimdiyse yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorum. Anlattıklarım ve anlatacaklarım benim kadar gerçektir.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home